17 Şubat 2014 Pazartesi

Saydam Değiliz...

Toplumumuz hep bu kadar acımasız mıydı, yoksa biz bu zamana kadar gözleri kapalı mı geldik bu günlere?! Bu konuda yazdığım kaçıncı yazı bilmiyorum, ama bu konuya ne zaman değinsem, yeni bir çocuk, yeni bir kadın istismarı kabusuyla karşılaşıyor, yaşama, dünyaya kadın olarak geldiğim için lanet ediyorum. Zaten hata da burada başlamıyor mu? Kadın dövülür, yine kadın suçlanır; çocuk tecavüze uğrar edepli olsaydı denir; genç yaşta hayvandan bile daha aşağı mertebede tutularak evlendirilir; töremiz böyledir denilir. Ve ilk önce de biz kendimizi suçlarız. Gerçekten canlı olarak bu dünyaya gelme amacımız bu kadar mı? Satılmaya, tecavüze, dayağa mı layığız? Hangi din yazar çocuğa zulmü? Ne zamana kadar töreleri din adı altında önümüze süreceksiniz?
Kadın olmak... Her canlı gibi önce çocuk oluruz. İstediğimiz mutlu ve huzurlu aile, karnımızın doyurulması. Eskiden ve halen gündüz kuşağı kadın programlarına çıkan kadınlara, tecavüze uğradıysa, genç yaşta evlendirildiyse, sorulan soru "Neden hukuğa sığınmadın?" oluyor. Üzgünüm bugün bir çocuk daha hukuk tarafından mağdur edildi. Gösterilen gerekçe, "Olayın ruhsal çöküntü yaratmadığı"nın belirtildiği raporda, cinsel istismarın çocukta yarattığı travmanın zamanla açığa çıkacağı, bu nedenle de çocuğun ruhsal durumunun takip edilmesi gerektiği ifade edildi. Ve sanık tahmininiz üzere 'delil yetersizliği'nden serbest bırakıldı. İsimler farklı olsa da hikayeler hep aynı...
"İddialara göre, 44 yaşındaki H.T., sokakta arkadaşlarıyla oynayan 5 yaşındaki bir kız çocuğunu yanına çağırarak tenha bir yere götürerek istismarda bulundu.
Anne, kız çocuğunun, kollarına ve ağzına dokunulduğu zaman, "Dokunma, acıyor" demesi üzerine bir sorun olduğunu düşünerek kızından kendisine başına bir şey geldiyse anlatmasını istedi. Çocuğun, "Anlatırsam bana şeker almaz" sözleri üzerine aile polise giderek şikayetçi oldu.Çocuğun, pedagog eşliğinde ifadesinin alınmasının ardından olay ortaya çıktı. Annesi, cinsel istismara maruz kalan çocuğunun kıyafetlerini bir poşete koyarak Adli Tıp Kurumu'nda inceleme yapılabilmesi için savcılığa teslim etti. Bursa'da bir yakınının evinde saklandığı ortaya çıkan ve aynı zamanda istismar ettiği çocuğun uzaktan akrabası da olan sanık, Tunceli'ye getirildi. H.T., çıkarıldığı mahkeme tarafından geçtiğimiz kasım ayında tutuklanarak cezaevine gönderildi. Elazığ Fırat Üniversitesi, cinsel istismara maruz kalan kız çocuğunun ruh sağlığına ilişkin bir rapor düzenledi. Ve sevgili sanığımız yukarıda da dediğimiz gibi delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Tecavüzün nasıl delili olur ki? Düşüncesi bile mide bulandırmaya yetiyor.
Cinsel istismar olaylarının artışına dikkati çeken Dersim Kadın Merkezi'nden sosyolog Özlem Uç, davanın takipçisi olacaklarını belirterek, "Mazgirt'te alınan bu karar bu tür olayları arttırmaktan başka anlama gelmemektedir. Adalet yetkilileri bu kararı alırken, bu çocukların ya da bir diğerinin bu zanlılar tarafından tekrar böyle lanet bir mağduriyet yaşamayacaklarının garantisini verebilmekte midir? Tacizcileri cesaretlendiren adalet sistemimiz var oldukça biz kadınlar tehdit altında yaşamaya devam edeceğiz" diye konuştu."
Son cümleye dikkat, "Tacizcileri cesaretlendiren adalet sistemimiz var oldukça biz kadınlar tehdit altında yaşamaya devam edeceğiz." Yüce Adalet, biz insanız, yaşıyoruz, nefes alıyoruz, canlıyız! Bakın bize, saydam değiliz... Erkek egemen hukuk sistemi istemiyoruz.

14 Şubat 2014 Cuma

İyi ki Öldün Valentine!

Sevgili Valentine,
Sen bu satırları okurken, insanlar senin ölümün münasebetiyle sevdiklerine deli gibi alışveriş yapıyor olacak. Alışveriş yapmayanlar da sevdiklerinden paparayı yiyecekler. Farkındayım fazla laubali bir mektup olacak ama günümüzün cılkı çıkmış aşklarını anlatmaya böyle bir mektup fazla bile...
Hatırlar mısın bilmem, senin hikayen daha Roma İmparatorluğu zamanına dayanıyor. Bu günlerde Roma tanrı ve tanrıçalarının kraliçesi Juno'ya duyduğumuz saygıdan ötürü tatil yapardık. Juno ayrıca halkımız tarafından kadınlık ve evlilik tanrıçası olarak da biliniyordu. 14 Şubat'ı takip eden 15 Şubat günü ise Lupercalia Bayramı başlardı. Ne kadar önemliydi o gün bizler için... Zira yaşantıları kesin kurallarla sınırlandırılmış, bunun sonucu olarak da bir birliktelik şansı olmayan gençlerimiz, bayram süresince birbirlerinin partneri olurlardı. İşin en güzel yanı neydi biliyor musun Valentine, bu birliktelikler birbirine aşık olan çiftler için bayram süresinin dışına taşıp genellikle evlilikle sonlanıyordu. Ta ki, zalim İmparator II. Claudius, Roma'yı kendi katı kuralları ile zalimce yönetene kadar. İmparatorumuzun en büyük  problemi ordusunda savaşacak adam bulamamaktı. Onun dediğine göre, bu durumun tek sebebi Romalı erkeklerin aşklarını ve ailelerini bırakmak istememeleriymiş. İşte bu yüzden İmparator Efendi nişan ve evlilikleri kaldırdı. Hey gidi günler hey, sen de Claudius zamanında papazlık yapıyordun. Senin gibi papaz olan Aziz Marius'la birlikte Claudius'un yasağına rağmen az çifti evlendirmediniz... Tabi ki, o elem güne kadar... Sen tutuklandın ve şehir meydanında sopayla dövülerek öldürüldün. Milattan sonra 270 yılının 14 Şubat Günü Hıristiyan mezarlığına gömüldün.
Şimdilerde neler oluyor sen gittikten sonra diye sorarsan, bence sorma... Zira ölümün kapitalist toplumların rantı haline geldi. Durmadan insanlara delice alışveriş yapın ki, sevdikleriniz sizi sevsin ve size saygı duysun mesajı empoze ediliyor. Ne kadar hediye o kadar sevgi. Halbuki bilmezler asıl sevginin tek bir güne sığamayıp, hergün özel olduğunu... En çok canımı acıtan ne biliyor musun, Valentine? Bu 'sevgililik oyunu'nu zariflik hayranı olan kadınlar üzerinden oynamaları. Komşuda görünce annesine koşup ağlayan çocuklar gibi, kadınlar da eşlerine, sevgililerine "Hadi beni de tek bir gün hatırla" diye ısrar ediyorlar. Ne diyeyim be sevgili Valentine, sevgi ölmüş cenaze namazı kılınıyor. Biliyor musun Müslümanlardan öğrendim bu değimi... Artık onlar da kutluyorlar bu günü. Beynelmilel oldu anlayacağın... Sevginin dili, dini, ırkı olmadığını bilirdim ama fiyatı olduğunu yeni yeni öğreniyorum.
Evet, mektubu burada bitirirken sana iç açıcı şeyler yazamadığım için bağışla beni Valentine... Ne diyeyim belki bir dahaki, mektupta yazacak güzel şeyler yaşarım. He bu arada camdan dışarı bakınca içimden dedim ki, "İyi ki ölmüşsün be Valentin... Yoksa bu zavallı insanlık, yılda bir kere de olsun 'sevgi' kelimesini kullandıkları günü nasıl hatırlardı?!
Sevgilerimle,
Roma'dan bir dost...

5 Şubat 2014 Çarşamba

Para Reklam Aracı Değildir!


Bugün bakkaldan alışveriş yaptıktan sonra ilginç bir durumla karşılaştım. Elimde üç tane madeni 1 Türk Lirası vardı ama bunlardan biri diğerlerinden farklıydı. Önce sahte para sandım ve bakkala geri döndüm. Malesef satıcı da durumdan bihaberdi. Evet, farkındayım siz de çok meraklandınız... Ama fotoğrafa dikkatlice bakarsanız sevinirim. Zira ben de baktığımda o şaşkınlıkla madeni paralar mı değişti yoksa elimdeki para mı sahte diye düşündüm. Ama eve gelip, sakin kafayla durumu incelemeye kalkınca olay çözülmeye başladı.
Madeni paranın arka yüzünde alıştığımızın aksine Atatürk'ün fotoğrafı değil de, gelenek üzerine her yıl düzenlenen "Türkçe Olimpiyatları"nın logosu vardı. Aynen şöyle yazıyor "10. yıl Türçe Olimpiyatları"... Evet, tahmin ettiğiniz üzere bu para iki yıl öncesine ait ve o dönem hatıra niteliğinde basılmış. Daha sonra derinlemesine araştırınca, zamanında bu konu bayağı eleştiri almış. Zira bu tür paralar hatıra amaçlı ve az miktarlarda basılır. Ayrıca da genellikle koleksiyonerler tarafından alınır. Ama nedense bu hatıra paraları 2000 adet basılmış ve piyasaya sürülmüş. Gördüğünüz üzere hala da piyasada ve tedavülden kaldırılmamış. İşin derinine indikçe bir çok gazetede yayınlanan haberler problemi ortaya koyuyor.
Bakın olduğu gibi alıntı yaptığım 15 haziran 2012 Milliyet gazetesinin haberinde ne diyor;
Pendik’ten arayan ve adının açıklanmasını istemeyen bir market sahibi Kurtköy Uydukent’teki marketlerinde akşam kasa hesabı yaparken madeni üzerinde Atatürk resmi olmayan 1 Türk lirasına rastladığını belirterek “Hatıra” amacıyla basılmış paraların alışverişte kullanılamayacağını ve daha önce benzer şekilde basılan paraların kullanılmadığına dikkat çekti.
“Hatıra amacıyla basıldığı belirtiliyor, fakat alışverişte de kullanılıyor. Bu kabul edilebilir değil” ifadelerini kullanan market sahibi şunları söyledi: “Paralar normal 1 TL’lere benzediği için alışveriş sırasında dikkatimi çekmemiş. Akşam paraları sayarken Türkçe Olimpiyatları 10. yıl yazısını gördüm. Birkaç tane daha çıkınca, paranın iki yüzünde de sadece yazıların olduğunu gördük. Bu paraların piyasaya sürülmesi ile insanlar yavaş yavaş bir şeylere alıştırılmak isteniyor. Atatürk resminin çıkarılarak bir cemaatin organize ettiği şenliğin Türk parası üzerine basılması çok düşündürücü ve üzücü bir durum. Ben Atatürk’e bağlı bir Türk yurttaşı olarak para üzerinden Atatürk resminin kaldırılmasını ve cemaat propagandası yapılmasını kabullenemiyorum.”
Türkçe Olimpiyatları için bastırılan paralara tepki gösteren Sevgi Kaya ise “Yurtdışında yaşayan bir cemaat liderinin organize ettirdiği etkinlik için özel para bastırılması Türkiye adına utanç vericidir. Darphane’nin bu şekilde para basması cemaatlerin yavaş yavaş toplum hafızasına kazınmasının nedenidir” dedi.
Kültür, sanat ve milli değerleri korumayı ve yaşatmayı hedefleyen hatıra paraların hazırlanmasının ilgili bakanlıkların iznine ve onayına tabi olduğunu hatırlatan Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürü Sadettin Parmaksız, “Her yıl büyük bir heyecanla bekler hale geldiğimiz Türkçe Olimpiyatları’na biz de bastırdığımız bu paralarla destek veriyoruz” dedi. (Cumhuriyet)
Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, cemaatin Türkçe Olimpiyatları için 2 bin adet hatıra para basarak satışa sundu. Hatıra paranın yanı sıra olimpiyat logolu 1 milyon adet madeni 1 TL de tedavüle sürüldü.
Hazırlanan paranın bir yüzünde Türkçe Olimpiyatları logosu, diğer yüzünde ise bu yıl seçilen 'İnsanlık el ele' sloganı yer alıyor. 925 ayar gümüşten yapılan ve nominal değeri 50 TL olarak belirlenen hatıra paralar 100 TL fiyatıyla satışa sunuldu.
Evet, bilmiyorum şu anda ne düşünüyorsunuz ama galiba sorun böyle bir paranın basılması değil piyasaya sürülmesi galiba. Ve hala da piyasada... Bu paralar hatıra için basılır ve tekrar söylüyorum koleksiyon görevi taşır. En azından üzerinde iki yıl geçmesine rağmen para hala piyasada ve elden ele dolaşıyor. Ve lütfen, para eğer bir milletin temsillerinden biri ise bunu reklam aracı olarak kullanmaktan vazgeçilmeli!
Bugün bakkaldan alışveriş yaptıktan sonra ilginç bir durumla karşılaştım. Elimde üç tane madeni 1 Türk Lirası vardı ama bunlardan biri diğerlerinden farklıydı. Önce sahte para sandım ve bakkala geri döndüm. Malesef satıcı da durumdan bihaberdi. Evet, farkındayım siz de çok meraklandınız... Ama fotoğrafa dikkatlice bakarsanız sevinirim. Zira ben de baktığımda o şaşkınlıkla madeni paralar mı değişti yoksa elimdeki para mı sahte diye düşündüm. Ama eve gelip, sakin kafayla durumu incelemeye kalkınca olay çözülmeye başladı.
Madeni paranın arka yüzünde alıştığımızın aksine Atatürk'ün fotoğrafı değil de, gelenek üzerine her yıl düzenlenen "Türkçe Olimpiyatları"nın logosu vardı. Aynen şöyle yazıyor "10. yıl Türçe Olimpiyatları"... Evet, tahmin ettiğiniz üzere bu para iki yıl öncesine ait ve o dönem hatıra niteliğinde basılmış. Daha sonra derinlemesine araştırınca, zamanında bu konu bayağı eleştiri almış. Zira bu tür paralar hatıra amaçlı ve az miktarlarda basılır. Ayrıca da genellikle koleksiyonerler tarafından alınır. Ama nedense bu hatıra paraları 2000 adet basılmış ve piyasaya sürülmüş. Gördüğünüz üzere hala da piyasada ve tedavülden kaldırılmamış. İşin derinine indikçe bir çok gazetede yayınlanan haberler problemi ortaya koyuyor.
Bakın olduğu gibi alıntı yaptığım 15 haziran 2012 Milliyet gazetesinin haberinde ne diyor;
Pendik’ten arayan ve adının açıklanmasını istemeyen bir market sahibi Kurtköy Uydukent’teki marketlerinde akşam kasa hesabı yaparken madeni üzerinde Atatürk resmi olmayan 1 Türk lirasına rastladığını belirterek “Hatıra” amacıyla basılmış paraların alışverişte kullanılamayacağını ve daha önce benzer şekilde basılan paraların kullanılmadığına dikkat çekti.
“Hatıra amacıyla basıldığı belirtiliyor, fakat alışverişte de kullanılıyor. Bu kabul edilebilir değil” ifadelerini kullanan market sahibi şunları söyledi: “Paralar normal 1 TL’lere benzediği için alışveriş sırasında dikkatimi çekmemiş. Akşam paraları sayarken Türkçe Olimpiyatları 10. yıl yazısını gördüm. Birkaç tane daha çıkınca, paranın iki yüzünde de sadece yazıların olduğunu gördük. Bu paraların piyasaya sürülmesi ile insanlar yavaş yavaş bir şeylere alıştırılmak isteniyor. Atatürk resminin çıkarılarak bir cemaatin organize ettiği şenliğin Türk parası üzerine basılması çok düşündürücü ve üzücü bir durum. Ben Atatürk’e bağlı bir Türk yurttaşı olarak para üzerinden Atatürk resminin kaldırılmasını ve cemaat propagandası yapılmasını kabullenemiyorum.”
Türkçe Olimpiyatları için bastırılan paralara tepki gösteren Sevgi Kaya ise “Yurtdışında yaşayan bir cemaat liderinin organize ettirdiği etkinlik için özel para bastırılması Türkiye adına utanç vericidir. Darphane’nin bu şekilde para basması cemaatlerin yavaş yavaş toplum hafızasına kazınmasının nedenidir” dedi.
Kültür, sanat ve milli değerleri korumayı ve yaşatmayı hedefleyen hatıra paraların hazırlanmasının ilgili bakanlıkların iznine ve onayına tabi olduğunu hatırlatan Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürü Sadettin Parmaksız, “Her yıl büyük bir heyecanla bekler hale geldiğimiz Türkçe Olimpiyatları’na biz de bastırdığımız bu paralarla destek veriyoruz” dedi. (Cumhuriyet)
Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, cemaatin Türkçe Olimpiyatları için 2 bin adet hatıra para basarak satışa sundu. Hatıra paranın yanı sıra olimpiyat logolu 1 milyon adet madeni 1 TL de tedavüle sürüldü.
Hazırlanan paranın bir yüzünde Türkçe Olimpiyatları logosu, diğer yüzünde ise bu yıl seçilen 'İnsanlık el ele' sloganı yer alıyor. 925 ayar gümüşten yapılan ve nominal değeri 50 TL olarak belirlenen hatıra paralar 100 TL fiyatıyla satışa sunuldu.

Evet, bilmiyorum şu anda ne düşünüyorsunuz ama galiba sorun böyle bir paranın basılması değil piyasaya sürülmesi galiba. Ve hala da piyasada... Bu paralar hatıra için basılır ve tekrar söylüyorum koleksiyon görevi taşır. En azından üzerinde iki yıl geçmesine rağmen para hala piyasada ve elden ele dolaşıyor. Ve lütfen, para eğer bir milletin temsillerinden biri ise bunu reklam aracı olarak kullanmaktan vazgeçilmeli!

3 Şubat 2014 Pazartesi

Tecavüze mi Uğradın? Evlen Bitsin...

Gün geçmiyor ki, Yüce Yargı'mız yenilikleriyle bizlerin işini kolaylaştırmasın! Bu günlerde Ali İsmail Korkmaz kardeşimizin davası görülürken, geçtiğim bir kaç haftada Kader ve pedofili gündeme işlerken dün de HSYK'dan ilginç (!) talepler geldi.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) verdiği rapora göre; HSYK raporunda tecavüze uğrayan mağdurların ruh sağlıklarının bozulması halinde cezanın arttığı gerekçe gösterilerek düzenlemenin kaldırılması istenmiş. Bu önerinin yanı sıra mağdurun tecavüzcüsüyle evlendirilmesi de önerilmiş. Böylece dava sayısının azalacağını ifade etmiş Yüksek Kurul (!).
HSYK raporunda yer alan bazı öneriler var ki adeta okurken bunun şaka niteliğinde bir haber olduğunu düşündüm;
  • Kadına şiddete kamu davası açılmasın. Uzlaştırma komisyonu kurulsun.
  • 15 yaş altındakilerle ilişki rızayla olursa ceza indirimi de yapılsın.
  • Tecavüz mağdurundan ruh sağlığı raporu istenmesin. Ceza çok artıyor.
  • Küçük yaşta yapılan evlilikler için kocalara ceza verilmesin.
  • Kadın tecavüzcüsüyle evlendirilsin böylece dava sayısı azalır.
İsterseniz bu beşer maddeyi bir beşer gözüyle değerlendirelim.
  1. Kadına şiddete kamu davası açılmasın. Uzlaştırma komisyonu kurulsun. Nasıl olacak? Mesela kadın öldüresiye dövülüyor, mahkemeye başvurcak, şikayette bulunacak, yargının da çok değerli savunucuları da "Kızım yapma etme... Kocandır ne eyler güzel eyler. Analarımız, ninelerimiz de kocalarından şiddet görmedi mi? Ne olacak seni öldüresiye dövmüşse? Demek ki, seviyor. Seviyor ki, kıskanıyor. E, o kadar dayaktan ne olacak. Hadi barışın gitsin." mi diyecekler. E o zaman böyle anam babam usulü yargı varsa ortada, kuralım bir ihtiyar heyeti onlar karar versin. Değerli yargımızı "Kadın Cinayetleri"yle yormayalım!
  2. 15 yaş altındakilerle ilişki rızayla olursa ceza indirimi de yapılsın. Hayır, anlayamadım oradaki dahi anlamındaki 'de' neyin nesi oluyor? 15 yaşın altındaki bir genç kız çocuğu olarak niteleniyor toplumda. İstedikleri şeriat düzeni bir yargı kurmaksa, evlenme yaşı neden 18 olarak belirlendi ki? O zaman her önüne gelen gözüne kestirdiğiyle ilişki kursun, daha sonra iradi gücü gelişmeyen o varlığı baskı altında tutarak "Rızasıyla oldu beyim" dedirtsin!
  3. Tecavüz mağdurundan ruh sağlığı raporu istenmesin. Ceza çok artıyor. Çok özür dileriz. Malum bizim hem tecavüze uğrayıp hem de şikayet etmeye ne hakkımız var. Bizim bir değerimiz mi var ki, sağlık raporumuz da olsun? Ayrıca hanımlar siz de amma abartıyorsunuz yahu! Alt tarafı adı üstünde 'tecavüz'... Ne olacak 'he' deyin gitsin!
  4. Küçük yaşta yapılan evlilikler için kocalara ceza verilmesin. Tabi canım, ne gerek var. Kız çocuğuna ceza verin. Utanmıyor mu yaşlı başlı adamı baştan çıkarmaya. Halbuki bu adamlar masumane duygularının 'Kader Kurbanları'! Kızlar yapmayın, onlar da can... Adamlar o kadar sevmişler, etmişler... He bir de adam hasta. Doktorlar o kadar teşhis koydu pedofili bunlar diye. Ne gerek var şimdi elin garibine ceza istemeye!
  5. Kadın tecavüzcüsüyle evlendirilsin, böylece dava sayısı azalır. He, işte bu. Bu karar beni benden aldı. Ne kadar hoşgörülü bir yaklaşım değil mi? Sonuçta adam o kadar tecavüz etmiş, tehlikeyi göze almış, demek ki duygularına gem vuramayacak kadar seviyormuş (!). Yani, toplumumuz ne kadar duyarsız hale gelmiş. Hiç sevgiden, aşktan, tecavüzden (!) anlamıyor. Yazık...
Yüzünüzdeki şaşkın ifadeyi görüyor gibiyim... Ama üzgünüm yukarıda okuduklarınız doğru! Kadının pul kadar değeri olmadığı böyle bir toplumda bizleri kim koruyacak? Yargı nerede dediğimizde 'affet geç' geleneği mi uygulanacak? O zaman yargıya ne gerek kalırdı... Küçükken duyduğum bir şehir efsanesi vardı: Tecavüz suçundan yargılananlar cezaevlerinde rahat bırakılmaz bir şekilde orada da adalet yerini bulurdu. Herhalde bundan sonra o tecavüzcüleri cezaevlerinde davullarla, zurnalarla karşılayacaklardır. E ne de olsa onlar 'Adaletin kıyak kılıcı'nın altından geçmişler!
Ne diyelim hanımlar siz de mübalağa etmeyin. Ne demiş Yüce Yargı "Tecavüze mi uğradın? Evlen bitsin!"